#HayatEveSığar Mı?

Nedir? Ne Değildir?

Hemen hemen hepimizin gündemine ani olmasa dahi büyük bir sarsıntıyla giren, evlerimize sıkışmamıza ve bir sonraki günü endişeyle beklememize neden olan, birçok insanı düşünmeye sevk eden ve beraberinde de soruları getiren “Korona Virüsü” nedir? Nereden geldi? Nereye gitmekte?

Korona virüsü, aslında hepimizin tanıdığı, soğuk algınlığı adı altında, kimi zaman hafif ilaçlarla kimi zaman ise annemizin çayıyla atlattığımız bir çeşit virüs fakat bugünlerde sonuçlarının ölüme kadar ulaştığı yeni tip Korona virüsü 2002 yılında fark edilmiş ve bu yeni tip virüsün (SARS- COV) solunum yolları enfeksiyonuna neden olduğu görülmüştür. Şubat 2003’de Çin’in Guangdong bölgesinde ilk önce yarasalardan palmiye misk kedisine ve buradan da insanlara bulaştığı düşünülen hastalık 8 ayda ve olguların çoğu Çin’den olmak üzere 5 kıtadan 33 ülkede 8000 kişiyi etkisi altına almış ve yaklaşık 800 kişi bu hastalıktan hayatını kaybetmiştir. 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’de Hubei eyaletine bağlı 11 milyon nüfuslu Wuhan şehrinden bildirilen olgunun da bugüne kadar hiç görülmemiş yeni bir Korona virüsü ile enfekte olduğu saptanmıştır ve şu an tüm Dünyayı etkisi altına almıştır.

Belirtiler Nelerdir? Kendimizi Nasıl Koruyacağız?

Şu ana kadar bilinen en yaygın belirtiler ateş, öksürük ve solunum güçlüğüdür. Seyrek olarak mide bulantısı, karın ağrısı gibi belirtiler de göstermektedir. Peki kendimizi bu virüsten nasıl koruyacağız? Nasıl önlem almalıyız?

İlk önlemimiz gerekmediği müddetçe evden çıkmamak olmalı. Sonrasında ise kendi fiziksel sağlığımızı koruduğumuz gibi psikolojimizin de korunmaya ihtiyacı olduğun bilmeliyiz. Lütfen, Sağlık Bakanımızın yaptığı açıklamalar dışında olan hiçbir bilgiye itibar etmeyin. Bunlara ek olarak, ellerimizi temiz tutarak, sosyal mesafeyi koruyarak, marketten eve getirdiğimiz gıda ve benzeri şeyleri evimizin bir köşesinde -balkon gibi- 6-8 saat bekleterek hem bireysel sağlığımızı hem de yaşadığımız toplumun sağlığını koruyabiliriz. Evde kalamayan, çalışmak zorunda olan vatandaşlarımızın ise, maskesini ve eldivenini takmasını rica ediyor, sağlıklarının daha güvende olacağı her kararın savunucusu ve bekleyicisi olduğumuzu belirtmek istiyorum. Son kozumuz ve en etkili silahımız olan kolonyayı ise sadece ellerimiz üzerinde kullanmamız gerektiğini, içmenin yahut onunla yıkanmanın sadece sorun çıkartacağını da eklemek isterim.

#HayatEveSığar Mı? Neler Yapabiliriz?

Yaklaşık yirminci gününe geldiğimiz bu ev hayatı hepimizi çok bunalttı. Şahsi olarak kabul etmek gerekirse, birçoğumuzu bunaltan şeyin evde olmak değil evde bu şartlar altında bulunmak olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde yirmi yaş altına gelen yasak üzerine pasif bir direniş olarak çöp atmaya çıktığımdan beri bunu daha iyi anlıyorum. Baskılanmak, bastırılmak bizi daha çok bunaltıyor. Sosyal medya hesaplarınızda gördüğünüzü düşündüğüm mükemmel bir tespit var. “Yıllardır yaşadığım hayatın adının karantina olduğunu öğrendim.” Buna sonuna kadar katılıyor ve karantina süresince içimde çayır çimen gezmek için can atan kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyorum.

Akşam saatlerine doğru dinlediğim haberler, sevdiklerimi özlüyor olmak, dokunamıyor ve seslerini yakından duyamıyor olmak beni yegane zorlayan şey. Okuduğum, gördüğüm kadarıyla bu birçoğumuz için böyle. Gergin ve fazlasıyla üzgünüz. Belki de birbirimizin ellerini omzumuzda hissetmeye en ihtiyaç duyduğumuz bu zamanlarda, telefonların, bilgisayarların küçücük ekranlarına, içimize sığdıramadığımız sevgiyi sığdırmak zorunda kaldığımız için bu kadar sinirliyizdir? Kendimizle baş başa kalmak zorunda olduğumuz ve doğal olarak üstünü örttüğümüz her düşünce ile de birebir mücadele vermek zorunda olduğumuz için bu kadar bunalıyoruzdur?

Filmleri, dizileri, kitapları, puzzleları bitirip günü bitiremediğimiz bu günlerde benim siz okurlarımıza önerim, yarım kalmış hayatınızı tamamlamak üzerine olacak. Klişe ama gerçek, hepimiz bu gemiden mutlu inmek istiyoruz. O halde geç kaldığımız, ertelediğimiz bazı şeyleri yapmak için daha neyi bekliyoruz? İçinde bulunduğumuz durum bugün bizi durduran herhangi bir şey için, yaptıklarımız, söylediklerimiz ya da aksine yapamadığımız, söyleyemediğimiz her şey için pişman edebilir. Annenize sarılın, babanızı affedin, geçmişte yaşanılan kırgınlıkları unutun, sevginizi haykırın, korkularınızı aşıp, tabularınızı yıkın. Birbirinizi sevin, en çok sevdiklerinize her şey bittikten sonra yanlarında olacak kişi olduğunuzu değil, her şeyi beraber göğüsleyecek kişi olduğunuzu hissettirin çünkü inanmakta zorluk çeksek bile ölüm bize kaçtığımız her şeyden daha yakın olabilir.

Son olarak, virüs hakkında yapılan bir yoruma değinmek istiyorum “Bu virüs sınıfsal değil, en zenginimizden, orta hallimize, devlet yöneticilerinden, sağlık çalışanlarına kadar herkesi etkiliyor, bu virüs kapitalist değil.” diye. Arkadaşlar üzülerek söylüyorum ki, yaşadığımız Dünyada el yıkamak bile sınıfsal. Dünyanın herhangi bir yerinde insanları öldüren şey hala, açlık, susuzluk, yokluk. Kendisini bırakın öldürücü bir virüsten korumayı, içmek zorunda ‘bırakıldığı’ sudan koruyamayacak, hayatını sığdıracağı bir evi olmayan insanlar var. Bu meselenin toplumsal bir mesele olduğunu ve tüm bu olanların sonunda aynı Dünyayı paylaştığımız bu insanların da yaşamaya hakkı olduğunu daha iyi kavrayabileceğimiz bir geçiş dönemi olmasını umut ediyorum.

Sağlıkla kalın…

 

Yazıyı Beğendiysen Paylaşabilirsin

Yazar, çizemez.

Yazar, çizemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir