Eser Miktarda Dağılmanın Tasviri Ve Biraz Serzeniş

İnsan, içinde daima kendini suçlayan sesi nasıl susturur? Bundandır, yer çekimsiz bir deftere, gülle gibi ağır harflerle yazılar yazmaya çalışıyorum. Belki karaladığım bir cümle o dik başımı eğer, belki benim de tutunacak bir şeye ihtiyaç duymamın aciziyet olmadığını hatırlatır bana, belki söz edebilirim, kalem tutabiliyor olmanın bir yetenek olmadığından ve bir gün çok mutlu olduğumda tüm kalemleri kırabilecek güçte olacağımdan, nerede bir düzlük olsa gözü etrafta bayır arayanları suçlayan tüm ağızları tek bir cümle ile susturabileceğimden, ateş diye yananları, cennete götüremeyeceklerinden.

Bir yerde okumuştum. Uygarlık iletişimdir, eğer bir şeyi ifade edemezsen, o şey var sayılmaz diye. Kabından taşmak isteyen fakat yasalar gereği kabın şeklini almak zorunda olan şu çaresizliğini nasıl ifade edebileceğimi bilmiyorum. Hiçbir kitapta yazmıyordu açmaya güç yetiremeyeceğim halde o kapının eşiğinde oturuyor olduğumda ne yapmam gerektiği, hiçbirinden öğrenemedim yıllarca sakındığım suskunluğumu hiçe sayıp kirlettiğimde nereye koşmam gerektiğini.

Değişiyorum. Geceleri korktuğum için hemen uyumaya çalışan ben, şimdilerde sabaha kadar yatağın ortasında otururken buluyorum kendimi. Sabaha karşı yine pusulam Nazım’ı gösterse de yeni şairleri de okumayı ihmal etmiyorum. Sonra umarım diyorum, umarım kafasını kaldırdığı gökyüzü, her daim özgürce kanat çırpan kuşları ağırlar, bin bir çeşit anlam barındıran yıldızlara yuva olur ve çok sevdiğim uçurtmaları da misafir eder. Umarım, zulmün dört yanımızı sardığı bu coğrafyalarda, adımını atacağı hiçbir sokağın köşesini dönmekten korkmak zorunda kalmaz.

“Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi. Seni korumak için karşı durdum tüm bunlara. Dünyayı senden geçirerek sevdim. Geri çekilmem yakışmazdı seni sevmeme. Günlerdir yoksun. Öfkeni bile özledim. Nasıl bir uzaklıktan geleceksin bilemiyorum. Ayrılıktan medet umar oldum. Kaşlarının işaret ettiği yerde duracağım. Ömrümden öteye taşıdığım. Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim.”

Gel gelelim son zamanlarda değil insanlarla konuşmayı, her gece bana eşlik eden tavanla bile konuşmak istemiyorum. Okumaya çekindiğim yazarlar olduğunu, tartışmaya utandığım konular olduğunu hep söylüyordum. Tek bir cephede savaşamıyor oluşumun hikayesini ise asla anlatamıyorum fakat sana evdeki perdeyi bile anlatmak istiyorum artık. Diyorum ya, yıllarca sakındığım suskunluğumu kirlettim. Ben şimdi nereye gideceğim?

 

 

Yazıyı Beğendiysen Paylaşabilirsin

Yazar, çizemez.

Yazar, çizemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir